Bodrum… Bir zamanlar Halikarnas Balıkçısı’nın keşfetmeye doyamadığı, küçücük bir balıkçı kasabası. Bugün ise dünyanın dört bir yanından insanları kendine çeken, tatil dendiğinde ilk akla gelen lüks bir destinasyon. Bodrum’un bu dönüşümü kimi zaman heyecan verici, kimi zaman ise düşündürücü bir hikaye anlatıyor.
Geçmişte Bodrum denildiğinde akla ilk gelen şey, begonvillerle süslenmiş beyaz evler, zeytin ağaçlarının gölgesindeki küçük meydanlar ve maviyle bütünleşmiş bir huzurdu. Turistlerin Bodrum’a gelme sebebi, kalabalıklardan uzaklaşmak ve ruhlarını dinlendirmekti. Şimdi ise Bodrum’un sahilleri beach club’larla dolu, sokaklarında lüks mağazalar, marinada milyon dolarlık yatlar… Bodrum’un ruhu bu değişimle birlikte farklı bir boyuta taşındı.
Peki bu değişim iyi mi, kötü mü? Aslında bu sorunun yanıtı, Bodrum’a nasıl baktığınızla ilgili. Bodrum’un eski mahalleleri hâlâ o eski dokuyu koruyor. Sabahın erken saatlerinde pazara çıkan yerli halk, sahilde balık tutan amcalar, mandalina bahçelerinin kokusu… Bodrum’un o geleneksel yüzünü hâlâ görmek mümkün. Ancak günümüz Bodrum’u, bir yandan lüks arayan turistlere hitap ederken diğer yandan bu geleneksel ruhunu koruma mücadelesi veriyor.
Yine de Bodrum’un her dönem bir büyüsü var. İster Halikarnas’ın izlerini takip edin, ister beach club’larda denizin tadını çıkarın. Bodrum size her zaman mavi bir huzur sunmayı başarıyor. Önemli olan, Bodrum’u bir turistik mekan olarak görmekten çok, buradaki yaşamın bir parçası olabilmek. Çünkü Bodrum’un gerçek ruhu, ara sokaklarında ve yerel halkında saklı.
YORUMLAR